Pandemi süreci nasıl geçiyor konulu makale:
Meğer Ne Çok Yoruluyormuşuz
Kısa sandığımızdan çok daha kısaydı ömrümüz…
Ve bu kadar kısa olmasından belki de, tüm yoğunluğumuza rağmen, bitmiyordu işlerimiz. Bırakın dostlarımıza zaman ayırmayı; büyüklerimize hatır sormak, bedenimizin ihtiyacı olan sağlığımız, ruhumuzun ihtiyacı olan huzurumuz dahi ertelenir olmuştu. Yemek yemeği dahi unutup, akşamı ettiğimiz dahi oluyordu. Mesaimiz hep yoğundu. İşlerimizin anlık durumunun yoğunluğu yetmezmiş gibi, ülkenin o anki halini ve gelecekteki durumunu da takip etmemiz lazımdı. Ülke ekonomisini bilmek de yetmezdi, dünya piyasalarını, siyaset alemini de takip etmeliydik.
Bu kadar algoritma içerisinde ihmal edilmemesi gereken, şahsımıza ait maddi manevi ihtiyaçlarımız var mıydı? Sağlık gibi, aile gibi, asıl konular kayıp mı oluyordu? Belki evet, ama her şey hallolsun, onlara da sıra gelecekti. Zamanı gelince daha çok ilgilenip telafi edeceğiz, diyerek teselli ettik kendimizi. Bu teselliyi sevdiklerimiz de yapınca, vicdanımız rahatladı belki, kim bilir? Evet; ne zamandan beri ertelediğimizi unutacak kadar, uzun zamandan beri erteliyorduk. 50 yaşında mı, 60 yaşında mı bir gün gelecek, ertelediklerimiz ile de ilgilenecektik.
Onlarca belki yüzlerce yıldır bu düzen ile, yaşamın asıl gerekliliklerini ihmal edip, farkına bile varmadan hayatı ıskalıyorduk.
O sırada bir şey oldu! Hiç kimsenin planlamadığı, hiç beklemediği bir salgın hastalık sardı ülkemiz de dâhil tüm dünyayı. Birkaç gün içinde yüzbinlerce insanın bu salgına yakalandığını gören herkes korkuyor, artık istese dahi sevdiğine yaklaşamıyordu.
Özenilen yaşamlar, bir şey ifade etmiyordu artık. Küçük bir bedel için, sevdiklerimizi kırdığımız maddiyat, sanki bize ders veriyor, büyük servetlerin bile değersiz olduğunu söylüyordu. Düşmanlıklarımızı, kıskançlıklarımızı, hazlarımızı unutturacak bir sürece girmiştik. Uğruna değerlerimizi ihmal ettiğimiz tüm projeler, makamlar, arabalar, villalar, lüks tatiller elimizden kayıp gitmişti. Sadece onlar da değil, ihmal ettiğimiz sevdiklerimizden, hayata veda edenler bile olmuştu.
Sanki salgından önce, uzun bir maraton koşuyorduk, çevremizdeki herkes mücadele etmemiz, yarışmamız gereken rakiplerimizdi. Daha hedefe varmadan tüm yarışanlara uyarı geldi. Hepimiz bir anda durduk.
Nefessiz koşuyorduk, nefes aldık. Kıymet bilmiyorduk, kıymet bilmediğimizin farkına vardık. Düşünmüyorduk düşünmeye başladık. Mücadele sandığımız hayatın, yardımlaşma olduğunu öğrendik. Meğer gereksiz yere ne çok yormuşuz, bedenimizi, aklımızı, kalbimizi ve ruhumuzu.
Böylece dinlendik…
Yusuf Mücahitoğlu